31 Mart 2012 Cumartesi

Kediler İçin Adabımuaşeret (Etiquette for Cats)

Melissa Miller, Oğlak Yayınları.

Kediler İçin Adabımuaşeret, ufacıcık bir kitap. Kediler için gerekli görgü ve davranış kurallarını anlatan eğlenceli bir başvuru eseri. İçi birbirinden şirin desenlerle bezenmiş. Ayrıca kediseverlerden yapılan alıntılarla zenginleştirilmiş kitabın içeriği. Okuyup bitirmek herhalde yarım saat bile sürmez. Ne var ki, bence yayınevi bu güzelim kitaba yazık etmiş. Bu kitap, o nefis desenleri ile kuşe kağıda basılmayı, kalın ciltli parlak bir kapakla, güzel kitaplar kategorisinde yayınlamayı hakeden ufak bir hazine. Maalesef adi saman kağıt baskısı ve çirkin karton kapağı, bu önemli kedi eserine hakkını veremiyor.

Kitabın çevirmeni Tekire Tekir olarak belirtilmiş iç kapakta:) Bütün kedilerin mutlaka okumaları gereken bir eser.







Bu Alice için:))

15 Mart 2012 Perşembe

Tatlı Rüyalar

Alper Canıgüz, İletişim Yayınları

Geçen hasta olup işe gitmediğimde Alper Canıgüz'ün en sona sakladığım, aman bitmesin diye okumalara kıyamadığım Tatlı Rüyalar'ını elime aldım. Ne kadar iyi bir karar! Okuduğum en eğlenceli, en yaratıcı, en deli dolu kitaplardan biriydi. Mütemadiyen sesli güldüm bu psiko-absürd romantik komediyi okurken:)

Sürprizli öykünün tadını kaçırmamak amacıyla, çok kısaca bahsedeyim. Bir Hector ve Hamit var. Tuhaf bir anlaşma var aralarında, bir de Nalan diye evlere şenlik, delişmen bir kız. Bir profesör ile düşlerinde diğer kişiliğini yaşadığını iddia eden meraklı Bay Şevket Hakan Tunçel var. Artık bunlar ne menem maceralar yaşıyorlar, birbirleri ile ne alakaları, ne alıp veremedikleri var okuyup keşfetmesi size kalıyor. Eğlence garanti, benden söylemesi:)

Okuyun, okuyun, okuyun!


Yirmi beş yıllık öğretim üyesi Profesör Olcayto Fişek sınıfa girdiğinde, mesleğe ilk başladığı günkü inançlarının hiç değişmediğini farketti.: Öğrencilerin hepsi gerizekalıydı. Örneğin şu en ön sırada oturan kıvırcık uzun saçlı, suratındaki o her daim menun ifadeyle angutluğunu taçlandıran çam yarmasına kim klinik psikoloji master öğrencisi diyebilirdi ki? Ya da en arkada walkman dinleyerek uyuklamakta olan sıska, sivilceli, sözüm ona çiçek çocuğa. Çiçekten çok sıçılmış bol soğanlı kapuskaya benziyor, diye düşündü Profesör Fişek.

"Hector anan, gangster baban!"


12 Mart 2012 Pazartesi

Travma (The Lock Artist)

Steve Hamilton, Koridor Yayıncılık

Travma'yı okumaya pazar akşamı başladım ve bitirene kadar elimden bırakamadım. Son zamanlarda okuduğum en sürükleyici ve zevkli macera romanıydı diyebilirim.

Travma, baş kahramanımız Michael'ın ağzından anlatılıyor. Daha doğrusu biz Michael'ın yazdığı anılarını okuyoruz, Mike'ın anıları paylaşabilmesinin yegane yolu yazmak, çünkü 8 yaşından beri konuşmuyor. Mike 8 yaşındayken evde korkunç birşey olmuş ve o andan itibaren çocukcağız ağzından tek kelime çıkartmamış. Aslında bu durumu ona iş hayatında büyük avantaj sağlıyor. Çünkü Mike bir kutu adam, bir kilit ustası, her tür kilidi, kasayı, kapıyı büyük bir beceriyle açabilen enteresan bir yetenek. Üstelik çok güzel resimler çizebiliyor.

Mike, bize yazdığı öyküsünde, hikayesini 2 koldan anlatıyor. Bir yandan çocukluğu ve sessiz bir ergen olarak geçirdiği lise yılları, beri yandan 1999-2000'de yaşadığı maceraları anlatıyor. Tabii, geçmişin öyküsü bir noktada gelip o maceralarla birleşecek. Mike kilit açmayı nasıl öğrenmiş, bu işlere nasıl bulaşmış, esrarlı Bay Hayalet, güzel Amelia kimdir? Ve tabii Mike'ın yıllardır tek bir ses bile çıkartmamasına sebep olan o korkunç gecede neler olmuştur, Mike'ın travması nedir? Su gibi akan kitabı yutarcasına okuyarak bunları öğrenmeye çalışıyoruz. Bu esnada, Mike ile tehlikeli maceralara, pis işlere, kötü adamlara bulaşıyoruz.

Kahramanımız ancak 17 yaşında bir genç. O gençliğin naifliği, pırıl pırıl parlayan ruhu kitapta çok güzel yansıtılmış. Herşeyden öte güçlü bir umut var bu kitapta. Mike'ın hiç kaybetmediği ümidi var. Çok sevdim.


11 Mart 2012 Pazar

Erken Kaybedenler

Emrah Serbes, İletişim Yayınları

Erken Kaybedenler, Behzat Ç. polisiyeleri ile tanıdığımız Emrah Serbes'in öykü kitabı. İçinde tam sekiz tane insanın içine işleyen öykü var bu ince, narin kitabın. Öykülerin kahramanları da narin erkek çocukları ama sert görünmeye çalışıyorlar. Hem alabildiğine gerçekçi ve kederli, hem de müthiş bir mizahı barındırıyor bu hikayeler. İpincecik bir kitap olmasına rağmen öyle bir oturuşta okuyup bitiremedim, her hikayeden sonra mola verdim çünkü karakterler o kadar canlı ki, yazılı hikaye bitse bile onların öyküleri devam ediyor sanki. Birinden hop diye berikine geçemedim.

Oğullar ve Rencide Ruhlar'ın kahramanı Alper Kamu'yu sevdiyseniz, bu öykülerdeki erkek çocuklara da bayılacaksınız. Çok severek tavsiye olunur.


8 Mart 2012 Perşembe

Canım Erdalım Sevgili Babacığım / İsmet İnönü - Erdal İnönü Mektuplaşmaları

Yayına hazırlayan : Can Dündar, Can Yayınları

1947 senesinde, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, oğlu Erdal'ı fizik üzerine yüksek lisans yapması için Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'ne yolladı. Erdal İnönü daha önce yurtdışına çıkmamıştı. Yolculuğunun ve daha sonra eğitiminin her detayını ailesine gönderdiği mektuplarda uzun uzun anlattı, babası ne kadar meşgul olursa olsun ona hep cevap yazdı, daha çok anlatmasını istedi. İşte elimizdeki kitap, baba oğulun karşılıklı mektuplaşmalarından oluşmakta.

1947'den yükseklisans ve doktoranın sonuna, 1952'ye kadar devam eden mektuplaşmalarda, sadece Erdal İnönü'nün eğitim hayatına değil; İnönü ailesinin özel yaşamlarına, bu aile üzerinden Türkiye'de o yıllarda olup biten olaylara tanıklık ediyoruz. Tasarruf amacıyla kütüphanede paltosuyla oturup mektup yazan cumhurbaşkanı İsmet İnönü, oğluna gönderilen aylık paranın kuruşu kuruşuna nasıl harcandığının hesabını istiyor, beri yandan  oğluna sadece ders çalışmamasını, gezmeyi, sinemaya ve klasik müzik konserlerine gitmeyi ihmal etmemesini tembihliyor. Oğlunun mektuplarını daha iyi anlayabilmek için fizik çalışıyor. Anne Mevhibe Hanım ise aman çocuğu üşütmesin diye evhamlanıp ona baklava, sucuk göndermeye uğraşıyor. Bütün mektupların genel havası ise karşılıklı derin bir sevgi ve bir ilim adamı yetiştirdiği için sonsuz gururlanan bir baba.

Kitabın içinde İnönülerin birbirlerine attıkları karpostallar, o tarihlerin gazete manşetleri, fotoğraflar da eklenmiş. Ben çok zevkle okudum. Açıkçası, oğlunu bilim adamı olarak yetiştirdiği için gurur duyan cumhurbaşkanına hayran olmadan edemedim. Kitabın en sonunda, Erdal İnönü'nün kesin dönüş yapacağı sırada ailesinin yolladığı mektuplara ise bayıldım. Anne Mevhibe Hanım, oğlundan bulabilirse oralarda çamaşır tutmaya yarayan plastik mandal diye birşey varmış, onlardan istiyor. Kızkardeş Özden ise, Paris'ten geçerken Miss Dior parfümü alabilir mi diye soruyor ağabeysine:)

Yakın tarih meraklılarına tavsiye olunur.



6 Mart 2012 Salı

Aşk

Elif Şafak, Doğan Kitap

Konya'ya gidip Şeb-i Aruz şenliklerini izledikten sonra Elif Şafak'ın Aşk'ını okumaya karar vermiştim.Kitabın yarısını geçen ay, yarısını da bu haftasonu okuyup bitirdim.

Kitabımız Amerikalı, orta yaşlı, zengin ve ümitsiz evkadını Ella'nın hikayesi ile başlıyor. 20 yıllık evlilik, 3 çocuk ile hayatı dıştan mükemmel görünse de Ella mutsuzdur. Yaşamındaki boşluğu doldurmak için ufak bir editörlük işi alır. Mevlana ve Şems-i Tebrizi hakkında yazılmış Aşk Şeriatı isimli kitabı okuyup rapor edecektir yayınevine. Kitabı okurken fazlasıyla etkilenen Ella, bir İskoç olarak doğmuş, sonradan Sufiliği benimseyerek Müslümanlığı seçmiş olan kitabın yazarına email gönderir ve ikisi yazışmaya başlar.

Beri yandan kitabımız Mevlana ve Şems'in öyküsünü anlatır ama bunu tek düze şekilde değil, hikayeye karışmış çeşit çeşit kahramanların ağzından yapar. Olayları Şems'in, Mevlana'nın, Kerra'nın, Kimya'nın, Sultan Veled'in, Fahişe Çöl Çiçeği'nin, Sarhoş Süleyman'ın ağzından dinleriz. Şems'i sevenler kadar, ondan nefret edenlerin düşüncelerine tanık oluruz. Hikayeyi her açıdan dinlemiş oluruz.

Şems'in ve Mevlana'nın öyküsü tabii ki gerçek ve büyüleyici, kitabın bu kısımlarından oldukça zevk aldım. Gelişmelere koşut olarak Şems'in dile getirdiği Gönlü Geniş ve Ruhu Gezgin Sufi Mezheplilerin Kırk Kuralı çok hoş bir düşünce ve Sufi felsefesini güzelce özetliyorlar.

Bu güzel anlatımda maalesef bazı diyalogları çok modern buldum. Şems'in Kimya'ya "nasıl gidiyor?" diye sorması, kızın da "iyi gidiyor" diye cevap vermesi... 13. yüzyılda bu şekil bir hitap var mıdır, bilemedim.

Sonuç olarak hikayenin Ella kısmı çok ilgimi çekmese de, bu karakterin yaşadığı yolculuk, Mevlana ve Şems hikayesinin anlatılması için gerekli idi. Hiç sıkılmadan okudum kitabı ve dediğim gibi Şems ile Mevlana kısımlarını çok daha fazla beğendim. Bildiğimiz bir hikaye, farklı tiplemelerin gözünden çok hoş aktarılmıştı. Sevdim.

Şems ve Mevlana hakkında bir kitap okumak isteyenlere tavsiye olunur.


4 Mart 2012 Pazar

Yüzüncü Ad, Baldassare'nin Yolculuğu (Le Péeriple de Baldassare)

Amin Maalouf, Yapı Kredi Yayınları

Amin Maalouf'un Semerkant'ını, uzun yıllar kütüphanede bekletip, anca kitap sararıp solduktan sonra okumuş ve kendimden geçmiştim. Yazarın diğer kitaplarını da keşfetmek istedim ve ikinci olarak Yüzüncü Ad'ı okudum.

Yüzüncü Ad, 17. yüzyılda, Osmanlı toprağı Lübnan'da yaşayan, aslen Cenevizli bir adamın, Baldassare Embriaco'nun seyahat güncelerinden oluşuyor. Baldassare, yaşadığı Cübeyl kentinde antika kitaplar ve eşyalar satan tanınmış bir tüccar. Günün birinde mağazasına giren Moskovalı haci Evdokim, ona Yüzüncü Ad kitabından bahseder. Tanrı'nın Kuran'da zikredilen 99. isminden öte, ulu bir yüzüncü adı daha vardır. Bu adın bulunabileceği tek kaynak da, Baldassare'nin varlığına inanmadığı, batıl görüp güldüğü bu kitaptır. Hacı, Baldassare'ye  dünyanın sonunun geldiğini anlatır. Bir sene sonra 1666 yılı, canavarın yılı ve zamanın sonu olacaktır. Bunu durdurmanın tek yolu da yüzüncü adı bulmaktır.

Baldassare bir takım olaylardan  sonra yanına iki yeğeni ve uşağını da alarak, eskiden varlığına inanmadığı bu kitabın peşinde yollara düşer. Bu seyahat onu İstanbul'a, oradan İzmir'e, Sakız Adasına, Amsterdam'a, Londra'ya sürükler. Yol boyu Baldassare karşılaştığı insanları, inançları, düşünceleri defterlerine özenle not alır. Peki ama yolculuktan sonra döneceği yer neresi olacaktır?

Yüzüncü Ad, 17. yüzyılda geçen bir seyahat öyküsü, biraz insanın kendini araması, vatanına dönmesi hakkında diyebilirim. Benim açımdan bir Semerkant çıkmadı. Oldukça yavaş tempolu bir kıtap, öyle egzotik, oryantal bir anlatımı yok. Yarım bırakmadan sonuna kadar okudum. 17. yüzyılda Osmanlı topraklarında ve Avrupa'da uzun ince bir yolda yürüyen Baldassare'nin macerasında kurgu ile gerçek tarihi kişilik ve olayların harmanlanması da güzel olmuş. Yine de çok sevdiğimi söyleyemeceğim. Buna rağmen yazarın kitaplarını okumaya devam edeceğim.